Popüler Yayınlar

19 Eylül 2011 Pazartesi

Ahh İstanbul...

Geçenlerde Ankara da yaşıyan bir blog yazarının İstanbulla ilgili yazısını okudum. Ne güzel yazmış öyle.. Sadece onun yazısını değil başka yazarların İstanbulla ilgili yazılarınıda okumak beni keyiflendirir. Çünkü o yazılarda ben İstanbulun görmediğim yüzünü görürüm hep. Doğma büyüme bu şehirde olmama rağmen ben bu şehirin ne romatizmini nede başka bir bokunu görüyorum.

 Neden mi? İşte benim hafta içi birgünüm;

Saat 06:30 Yataktan güç bela kalk. Hazırlanman için 15 dakkikan var. Eğer geç kalırsam at kafası servis şöförü beklemez. Adama "ya baba 2 dakkika bekle" dediğinde "olmaz trafik arttar geç kalırız idari işlerden geçen gün fırca yedim biliyon mu?" diye cevap alıyosunuz buda güne 1-0 yenik başlamanıza neden oluyor..

Saat 07:00 Servise yetişebildim servis hareket etti ve yolculuk başladı. Eğer şansımız varsa 1 saat sonra iş yerindeyim.

Saat 08:00 Servis iş yerine bıraktı (Mesai 8:30 da başlamasına rağmen her servis 8:00 de işyerinde olur )

Saat 08:30-18:00 çalışma saatleri...

Saat 18:15- Servis hareketi servise binersiniz sabah 1 saatte geldiğiniz yolu 1 saat 15 dakkida geri gidersiniz.

Saat 19:30- Sonunda evdeyim üstümü yırtarcasına çıkarıyorum hergün kravat takmak gibi iğrenç birşey yok. Rahat kod pantolon ve tişörtümü giyiyorum . Buarada acaba kot ve tişörtle işe gidebilenler nasıl bir nimete sahiplar biliyolarmı. rahat rahat çalışmak... Kravat yok ceket yok... Birde ofislerinde inceden bir müzik off ya hep hayalimdeki iş.. Sonra yemek falan..

Saat 20:30- Oğlumla biraz vakit geçiriyorum çok özlemişim keratayı hanıma diyorum hadi gezelim biraz alıyoruz çocuk arabasını çıkıyoruz yola İstanbulun çarpık kentleşmesi... Çocuk arabasını sürecek yer yok. Kaldırıma park etmiş araçlar kırık kaldırım taşları çocuk helak oluyor artık hoplayıp zıplamaktan ben sinir harbi yaşayıp evin yolunu tutuyorum yine...

Saat 22:00- Oğlumun uykusu geliyor ve yatıyor. Bende gözlerime hakkim olamıyorum. Uyumalıyım. Çünkü oğlum hala geceleri sıksık uyanıyor.

Saat 23:00- Ancak uykuya dalabiliyorum ve gün bitiyor

Hafta sonu birgünü;

Saat 10:00 Uyanıyorum kahvaltı ve gazete okumak derken 2 saat geçiyor.

Saat  12:00- 14:00 Oğlum uykuya dalıyor bende kaynanamı başına bırakıp hanımı alıp dışarıya çıkıyorum Biraz gezip şu meşur İstanbulun güzelliklerine dalmak için...
Nereye gidelim nereye gidemim... Madenm amaç İstanbulun güzellikleri o zaman tarihi yarımadaya gidelim. Gidiyoruz Eminönü otobüslerinin oraya bekliyoruz binmek için Allahım insanlar araçta dışarı çıkmış binmek ne kelime ayağımızı atamıyoruz. Neyse güç bela biniyosunuz araça yorucu bir yolculuktan sonra Tarihi yarımada dasınız aman Allahım o ne insan seli sanki herkes üstünüze üstünüze geliyor. Kacamıyosunuz kalabalıktan heryerde insanlar Karnımızı doyuralım önce diyoruz nereye gitseniz dolu oturacak yer bulamıyorsunuz.Lanet olsun gezmesine diyip geri dönüyosunuz...

İşte bizim İstanbulumuz...

İstanbul güzel ama paranız varsa güzel İstanbulda yaklaşık 15 milyon insan yaşıyor bunların kaçtanesi boğazdaki yalılarda oturup lüks yerlerde gezip eğlenebiliyorki.

İşte bunedenle istanbulun benim göremediğim kısmını yazan yazarları hep ilgiyle okurum...

16 Eylül 2011 Cuma

Bloglamaya Başladık!!!!

Merhaba sevgili blog okurları...

Korkmayın canım eski güzin abla şikayetleri tarzı bişeyler yazmıycam. Maksat geyik olsun diye karalıyoruz işte bişeyler.
Birgün canım fena halde sıkılıyor kendime okuyacak yeni bişeyler arıyorum yok bulamıyorum. Benim kankalardan biriside çok meraklıdır matrak şeylere  sordum var mı güzel bişe  oyun olur kitap olur yeterki kafamız dağılsın diye. Bana Pucca nın blogları var çok matrak dedi. Ula dedim blog neki sonra araştırdım falan okudum blog dediğin şey içinden geldiğince küfür edebildiğin ve insanların seni takip ettiği bir platformmuş. Hatta bu bloglar o kadar meşurmuşki bir yayınevi dizüstü edebiyat serisi diye blog yazarlarına kitap yazdırmış. Ya sonra kendi kendime düşündüm işin sırrı küfretmekse benden daha iyi küfür eden yoktur diye :) yok yok korkmayın ben istesem de bi pucca ve sami hazinses olamam. Benden sadece  kendince mahsum küfürler savuran bir blog yazarı olur(tamam itiraf ediyorum benden yazar mazar olmaz aslında maksat muhabbet etmek )
Velhasıl kelam ben netteki hemen hemen her bloggerın bloglarını okudum sonra bir soru parladı kafamda bende blog yazarı olmak istesen ne yapmam gerekir acaba üye oldum falan derken kendi blogunu oluştur sekmendine dokunu verdim. İşte benim blog yazmam böyle bişey...
 Ben öyle günlük tarzı bişler yazmayı düşünmüyorum açıkçası aklıma takılan ilginç olayları sizinle paylaşmaktır niyetim. Yani bir nevi hayata dair osuruk dinletileri...
Bu benim ilk blogum yani bir nevi deneme yazım o nedenle bu blogdaki hataları sayfa düzenindeki saçmalıkları hoşgörünüz(Ya bende ama havaya girdim sanki bu blogları benden başkası okuyacakmış gibi..) Buarada Sevgili Pucca ve Sami Hazinses sizleri seviyoruz beni yanlış anlamayın. Sizin küfürleriniztir bizim ufkumuzu genişleten...